7 Haziran 2013 Cuma

Adobe Photoshop'ta Font Yükleme

Bu gün bilgisayar dersinde Adobe Photoshop programına farklı yazı fontları yükelmeyi öğrendik. Böylece daha şık tasarımlar gerçekleştirebiliyoruz. Resimleri ve her hangi bir görseli bu yazı fontları ile daha güzel göstermemiz mümkün oluyor.

Font yüklemek için önce uygun yazı fontunu bulmanız gerekyior bunun için ilk olarak http://www.1001freefonts.com/ adresine girip beğendiğiniz fontu windows platformu için indiriyorsunuz. Daha sonra indirdiğiniz zipli dosyadan dosyaalrı masaüstüne çıkartıyorsunuz.

Daha sonra C:/ içerisine girip orada WINDOWS klasorunu seçrek FONTS klasörüne girerek masa üstündeki yazı dosyaalrını içine yapıştırıyorsunuz.

Artık yeni yazılar PS içerisinde yüklü halde kullanabilirsiniz.

5 Haziran 2013 Çarşamba

Kısa Film Yarışması

Üniversitemizde kısa film yarışması düzenlenmekte. Bu yarışmaya katılmak bizde mecburu olduğundan bizde katıldık. Oldukçada başarılı bir iş çıakrdığımızı sanıyoruz ancak sınıfta ilk 3 e giremedik bu sebeple elendik. Kazanan arkadaşlara başarılar dilerim.

Şimdi herkes afiş hazırlayıp okulun belli yerlerine asmakta.

16 Mayıs 2013 Perşembe

Biyoloji Deneyleri

Fen bilgisi öğretmenliği okuduğum bölümde bu sene biyoloji dersi almaktayız. Biyoloji dersi ile beraber ek olarak birde biyoloji lab. dersi alıyoruz. Bu ders için her dönem bir deney bullamız isteniyor. Araması çok zor oluyor. Bu sebeple arama yapmak istemeyenler için bir adres vereceğim: http://mobilim.bozok.edu.tr/tr/biyoloji_deneyleri.html

bu adreste bir çok deney mevcut istediğinizi alabilirsiniz.

Kolpa Konseri

Gaziosmanpaia üniversitesi yani okduğum üniversitede dün Kolpa konser verdi. Tokata ilk gelişleriymiş. Tabi en gitmedim çünkü burada Bahar şenlikleri organizasyonları çok sade oluyor bu sebeple hiç eğlenceli olmuyor. En iyisi eve gidip uyumak olduğuna karar verip bende öyle yaptım.

Üniversitemizin bahar şenliklerinde kendilerini geliştirmeleri gerekmekte. Aksi taktirde katılım hep az olacaktır. Birde öğrencilerin istedikleri sanatçıları getirmeleri daha iyi olacaktır.

14 Mayıs 2013 Salı

‘Gezegen avı’ sona erdi!

NASA’nın ‘Gezegen Avcısı’ olarak adlandırılan keşif teleskobu Kepler, görevinin sona ermesine neden olabilecek bir arazıyla karşı karşıya. NASA, dün yaptığı açıklamada teleskobun konumlama sisteminde onarılması kolay olmayan bir sorun meydana geldiğini açıkladı. ABD Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi (NASA), Uzay’a gönderildiği Mart 2009’dan bu yana 2,700’den fazla yaşam olasılığı bulunabilecek gezegen tespit eden Kepler teleskobunun devre dışı kalabileceğini açıkladı. Açıklamada, Kepler’in gözlem yapacağı hedeflerine odaklanmasını sağlayan dört reaksiyon çarkından bir tanesinin çalışmayı durdurduğunu belirtildi. Kepler’in geçtiğimiz bir çarkı daha devre dışı kalmıştı. Kepler, yıldızların etrafında gezinen gök cisimlerini incelemek adına sabit pozisyon alabilmek için en az üç çarkının çalışmasına ihtiyaç duyuyor. NASA’nın California’daki Ames Araştırma Merkezi’nde görev yapan William Borucki, “Gezegen bulabilmek için gereken doğru konumlamayı en az üç çarkın sağlaması gerekiyor” ifadesini kullandı. BÜYÜK KEŞİFLER SONA ERMİŞ OLABİLİR Discovery News sitesine açıklamada bulunan Kepler proje müdürü yardımcısı Charles Sobeck, “Yaşanan gelişme tüm herkesi çok üzmüş durumda. Görevimiz için kesinlikle iyi bir haber değil. Kepler çok iyi bir iş çıkarıyordu ve her geçen gün daha iyiye giden bir performans sunuyordu” dedi. Yıldızların önünden geçen gök cisimlerini neden oldukları karaltı sayesinde tespit eden Kepler, Kuğu (Cygnus) ve Çalgı (Lyra) takım yıldızında gezegen keşfi yapıyordu. Karaltılar üzerinde yapılan ek gözlem ve analizler, tespit edilen cisimlerin ne olabileceğini belirliyordu. Kepler, bugüne kadar 2,700 aday arasında 130 tane Güneş Sistemi dışında yer alan gezegen buldu.Teleskop, en son keşfinde Kepler-62 ve Kepler-69 yıldız sistemlerinde birçok yeni gezegen tespit etmiş, bu gezegenlerden üç tanesinin Dünya benzeri okyanuslarla kaplı olduğu belirtilmişti.
ANALİZLER YILLAR ALACAK Kepler’in amacı, yüzeyinde su bulunan ve yaşama imkan veren şartlara sahip gezegenleri tespit etmek. Ancak teleskobun devre dışı kalması, gezegen keşfinde yapılması gereken analizleri yıllarca uzatabilir.
Borucki, “Bugüne kadar bu kadar başarılı olmamız ve büyük miktarda veri elde etmemiz çok sevindirici. Binlerce Dünya benzeri gezegen adayı bulunuyor... Kepler görevi 4 yıl olarak planlandı. Teleskop dört yıl çalıştı. Bu yüzden mutluyum” dedi.
Discovery News’e konuşan Borucki, “Ancak Kepler bir dört yıl daha çalışsaydı ve daha fazla ekşif yapsaydı çok daha mutlu olurdum. Çok daha fazla yıldız ve bu yıldızların yaşanabilir bölgelerinde çok daha fazla gezegen adayı bulabilirdik. Yine de bugüne kadar güzel bir pasta pişirdik” ifadesini kullandı.
Çarklarının devreye girmesi için çalışmaların devam ettiği Kepler, manevra yapmasını sağlayacak yakıt bulunduruyor. Böylece, gezegen avcılığı yapamayacak olsa da, teleskop farklı görevler için kullanılabilecek.

8 Mayıs 2013 Çarşamba

Ard arda büyük patlama!

Birkaç gün içerisinde Güneşte dördüncü kez maksimum derecede patlama meydana geldiği belirtildi.

Rus haber ajansı Ria Novosti'nin Roshydromet Uygulamalı Jeofizik Enstitüsü yetkililerine dayandırarak verdiği haberde son günlerde güneşte dördüncü büyük patlamanın meydana geldiğini ve bu patlamanın etkisi ile yeryüzündeki uydu haberleşmesinde sorunlar yaşanabileceği belirtildi.

Yapılan açıklamada, "Bu sabah saat 06:00 sıralarında yine aynı aktif bölgede iki günde dördüncü X derecesinde patlama meydana geldi. Bu derecedeki alışılmadık güçlü patlamalar devam ediyor, ancak geoetkinliği hala küçük ve Dünya'nın aydınlık tarafında radyo yayınlarında düşüş yaşanabilir" denildi.

Güneşteki patlamalar yaydıkları röntgen ışığı şiddetine göre A, B, C, M ve X olarak beş kategoride sınıflandırılıyor. En düşük seviye olan A 0.0'da Dünya yörüngesinde 1 metre kareye düşen 10 nanovat ışına karşılık geliyor. Patlamanın şiddeti bir sonraki dereceye denk gelen harfe geçince ise on kat artıyor.

Güneşte en son meydana gelen güçlü patlama 23 Ekim 2012 yılında meydana gelmiş ve bu patlama röntgen ışığı şiddetine göre X 1.8 olarak tespit edilmişti.

3 Mayıs 2013 Cuma

Klonlama yöntemiyle ilk insan kök hücresi!

ABD'li bilim insanları klonlama yöntemiyle insan kök hücresi üretmeyi başardıklarını duyurdu. Araştırmanın bu konudaki etik tartışmaları yeniden alevlendirmesi bekleniyor.

ABD'li bilim insanları ilk kez klonlama yöntemiyle insan kök hücresi ürettiklerini duyurdu. Bunun için klon koyun Dolly'nin geliştirilmesini sağlayan bir yöntemi kullandıklarını kaydeden Portland'daki Oregon Sağlık ve Bilim Üniversitesi bilim insanları, hedeflerinin insan klonlamak olmadığının ise özellikle altını çizdi.
Üretilen kök hücrelerin her türlü hücre üretiminde kullanılabilme potansiyeli nedeniyle gelecekte hastalıklı ya da yaralanmış hücrelerin yerini alacak şekilde kullanılması hedefleniyor.
"Cell" adlı bilim dergisinde yayımlanan araştırmayı ortaya koyan Shoukhrat Mitalipov başkanlığındaki ekip, çalışmayı parkinson, multipl skleroz (MS), kalp hastalıkları ve omurilik yaralanmaları gibi birçok rahatsızlığın tedavisine yönelik büyük bir adım olarak görüyor.

Söz konusu yöntemle bilim insanları bir deri hücresinden alınan genetik materyali, hücre çekirdeği çıkarılmış bir yumurta hücresiyle birleştirdi.
Shoukhrat Mitalipov, "Yapılan detaylı inceleme bu yöntemle elde edilen kök hücrelerinin normal embriyonik kök hücreler gibi diğer birçok faklı hücre tipine dönüşebildiğini doğrulamıştır" şeklinde konuştu.

kaynak: veteknoloji

25 Nisan 2013 Perşembe

ÖĞRETİM İLKELERİ

İyi bir eğitmen olmanın yolu eğitim ve öğretim tekniklerini belirleyip bunlara göre hareket etmektir. Öğretim tekniklerini iyi bilen bir öğretmen, öğrencilere daha verimli ders verebilir.

Öğretim ilkeleri öğrenme-öğretme yaşantılarında hedefe ulaşmak için uyulması gereken en temel özelliklerdir. Bunlar:
1)      Öğrenciye Görelik:
  • Öğrencinin hazırbulunuşluk düzeyi.
  • Bireysel farklılıklar
  • Her şey öğrenci için yapılır.
Eğer öğretmen yada program geliştirmeci bu 3 unsuru göz önünde bulunduruyorsa öğrenciye görelik ilkesine göre hareket ediyor demektir.
2)      Hayatilik ( Yaşama Yakınlık)
  • J. Dewey ‘in dayandığı temel eğitim ilkesidir.
  • İlerlemeciliğin temelini oluşturur.
  • Okulda verilen bilgilerin gerçek hayatta işlevselliği yani işe yararlılığı son derece önemlidir. 

 3) Etkin Katılım
  • Öğrencinin öğrenme-öğretme etkinliklerinde aktif hale getirilmesiyle ilgilidir.
  • Öğrenciyi etkin hale getirmek için:
Deney Yaptırma 
Tartışma
Gezi – Gözlem 
Gibi yöntem teknikler kullanılabilir.
4)      Somuttan Soyuta
  • Araç gereç kullanımı.
  • Özellikle soyut kavramların anlatımında günlük hayattan örneklerin verilmesi.
  • Anlatılan konu ya da kavramın duyu organları tarafından algılanmasını sağlamaktır.

5)      Basitten Karmaşığa
  • Öğretilecek olan konu ya da kavramların anlatılma sırasını ve birimlerini belirlemek için kullanılan ilkedir.
  • Önce basit ve öğrenci tarafından kolay anlaşılabilecek kavramlar anlatılır daha sonra daha karmaşık konu ve kavramlar anlatılır.
Basit konuların başta verilmesi ve öğrencinin onu anlaması öğrencide akademik öz güveni arttırır.
6)      Yakından Uzağa
  • Öğretilecek konu ve kavramlar önce öğrencinin yakın çevresinden başlanarak belirlenmeli.
  • Öğrenci yakın çevresindeki konu ve kavramları daha kolay ve çabuk şekilde anlamlaştırır ve öğrenir.
  • Öğrencinin yakın çevresinden öğrendikleri daha genel konu ve kavramlar için ön bilgi basamağı haline getirilmelidir.

7)      Bilinenden Bilinmeyene
  • Yeni konunun anlamlı bir şekilde öğrenile bilmesi için öğrencinin ne bildiği belirlenmeli ve yeni konu bu bilgilerden yola çıkarak anlatılmalı.
          Ausubel anlamlı öğrenme için ( somuttan soyuta, basitten karmaşığa, yakından uzağa ve bilinenden bilinmeye) bu dört ilkenin önemi üzerinde durarak sunuş yoluyla (anlamlı) öğrenme stratejisi ortaya atmıştır.
8)      Açıklık (Ayanilik) İlkesi
  • Eğitim programcısının ya da öğretmenin herkes tarafından aynı şekilde anlaşılmasıyla ilgilidir.
  • Öğretmen yeni konu ve kavramları anlatırken ne kadar çok duyu organına hitap ederse anlattıkları o kadar açık ve herkes tarafından anlaşılır olur.
 
9)      Sosyallik ( Özgürlük ve Otoriteye İtaat)
  • Bireyin yaşadığı toplumun bireye tanıdığı sınırlamalar içinde bireyin olabildiğince özgür davranabilmesidir.
  • Sınıf içindeki kuralları öğrencileriyle birlikte hazırlayan öğretmen öğrencilerine özgür bir ortam hazırlamıştır, fakat öğretmen bu ilkeleri okul kuralları ve MEB’in kurallarının dışına çıkaramaz bu noktada ise otoriteye itaat etmiş olur.
 
10)      Bütünlük İlkesi
  • Bio-psiko-sosyal bir varlık olan insanın öğrenme-öğretme sürecinde tüm yönleriyle gelişmesi için ders ve etkinliklerin buna göre düzenlenmesidir.
  • Öğrencinin bilişsel, duyuşsal, devinişsel ve psikolojik yönleriyle bir bütün olarak ele alınıp değerlendirilmesi anlamına gelir.
  • Süreçte verilen bilgilerin birbirini tamamlar nitelikte olması da son derece önemlidir. İlkokullarda hayat bilgisi ya da fen bilgisi gibi derslere yer verilmesi bu ilke ile ilgilidir.
 
11)      Ekonomiklik İlkesi
  • Yapılan öğrenme-öğretme etkinliklerinin zaman ve maddi boyutunu oluşturmaktadır. Bir taşta iki kuş vurmak deyimi ile de anlatabiliriz bu ilkeyi.
 
12)      Güncellik İlkesi
  • Öğrenme-öğretme sürecindeki bilgiler güncel olmalıdır.
  • Öğrencilerin derse ilgisini çekmek için yakın çevreden başlayarak güncel olaylar kullanılabilir.
  • Eğer zamandan bahsediliyorsa orada güncellik vardır.
 
13)      Bilgi ve Becerilerin Güvence Altına Alınması
  • Bilgi ve beceriler kuşaktan kuşağa aktarılmak için öğrencilere öğretilir. Yani öğrenci kitap veya kaset gibi kullanılır. Bu görüş özellikle çağdaş yaklaşımlardan sonra etkisini kaybetmiştir.
  • Bireyin yaşadığı toplumun bireye tanıdığı sınırlamalar içinde bireyin olabildiğince özgür davranabilmesidir.
  • Sınıf içindeki kuralları öğrencileriyle birlikte hazırlayan öğretmen öğrencilerine özgür bir ortam hazırlamıştır, fakat öğretmen bu ilkeleri okul kuralları ve MEB’in kurallarının dışına çıkaramaz bu noktada ise otoriteye itaat etmiş olur.

8 Nisan 2013 Pazartesi

3 Nisan 2013 Çarşamba

KARANLIK ALAN MİKROSKOPİSİ

Bazı çok ince yapılı mikroorganizmalar ışığı fazla kırdıklarından onlan normal ışıkla aydınlatmalı mikroskoplarda görmek olanaksızdır. Başta spiroketier olmak üzere bu tür mikroorganizmaları ve diğer bazı bakterilerin hareketlerini görmek için karan­lık alan mikroskopisi kullanılır.
Karanlık alan mikroakoplarınde kullanılan mikroskoplar İyi kalitedeki ışık mikroskoplarıdır. Karanlık alan mikroskopisi yapmak için bunlarda üç değişiklik yapmak gerekmektedir.
a)                  Güçlü ışık veren (250 w), yoğunlaştırıcı merceği ve trts diyaframı bulunan bir lamba kullanılmalıdır,
b)                  Mikroskobun kondansatörünün, bir karanlık alan kondansatörü ile değiştiril nıesi gereklidir, bu gün bu amaç için ençok paraboloid kondansatörler kullanılmaktadır. Karanlık alan Kondansatörleri ışık kaynağından gelen ışınlan, oblik olarak yansıtarak preparatın yüzeyinde, tepesi aşa­ğıda, yayvan bir ışınsal koni oluşlumla- bilen nitelikteki kondansatörlerdir. Işınlar yanlara doğru yansıtılıp objektife doğru yansıtamadıklarından mikroskoba bakıldı­ğında görüntü alanı karanlık görülür. İncelenen preparatta bulunan parçacıklar (mikroorganizmalar), kendilerine gelen ışın­lan yukarı yansıttıklarından, ancak bu ışın­lar objektif ve okülerden geçip göze ula­şarak parçacıklar, siyah zeminde parlak olarak görünür hale gelirler (Şekil: 3-2).
c)                  Karanlık alan mikroskopisinde yapıl­ması gereken diğer değişiklik sayısal açık­lığı azaltılmış bir objektifin kullanılması­dır. Bu iş için içlerinde döndürmeler ile açılıp daralabilen bir iris diyafgramı bulunan objektiflerin kullanılmaları uygundur.
Karanlık alan mikroskopisinde dikkat edilecek noktalar şunlardır:
Lambanın ayarı: Lambanın yoğunlaş­tırıcı merceği, paralele yakın, hafif yaklaşıcı bir ışın demeti verecek şekilde ayar­lanır. Bu tür ayarlama mekanizması olma­yan lambalarda, gelen güçlü ışıkla yetini­lir. Lambadaki iris kapatılarak ışın demetinin mikroskop aynasının düz yüzünün ortasına düşecek şekilde ayarı yapıldıktan sonra, iris, yeteri kadar açılır. Ayna yerine doğrudan doğruya bu amacı sağlayacak nitelikte bir lambası bulunan  mikroskoplarda bu ayarlamalar o lambada yapılır,
d)                 Kondansatörün ortalanması:: Kondansatörün üzerine bir damla çok temiz immersiyon yağı damlatılıp tablaya yerleştirilen çok temlz bir lama, kondansatör yükseltilerek, yağın lam ile kondansator arasına yayılması sağlanır, Bu durumda az b üyüten bir objektif ile bakıldığında kondan­satörden yansıyan ışınların oluşturduğu halka görülür. Kondansatörün yanlarında­ki vidalar oynatılarak bu halkanın merkezlnln, görüntü alanının merkezine uygun gelmesi sağlanır.
a)           Preparatın İncelenmesi: Karanlık alan mikroskopisinde (fluoresanlı boyalılar dışın­da) genellikle boyasız, lam lamel arasında hazırlanmış vital preparatlar incelenir, önce kondansatörün üzerine hava kabarcıkları oluşturmayacak biçimde, çok temiz, iri bir damla İmmersiyon yağı damlatılır. Kon­dansatör hafifçe aşağı indirilir. Temiz bir lamda hazırlanmış, çok ince, temiz bir lamel ile kapaülmış ve aynca istenilirse preparatın kurumaması için lamelin etrafı sıvı parafin ile sıvanmış olan preparat tablaya (hareket sürgüsüne) yerleştirilir. Kondan­satör hafifçe yukan kaldırılarak üzerindeki immersiyon yağının, hava kabarcığı oluş­turmayacak şekilde lamın altına yapışarak yayılması sağlanır. Kondansatörün olabil­diğince yukan kaldınlması gereklidir. İmmersiyonlu incelemelerde lamelin üzerine de bir damla immersiyon yağı damlatılır. İm­mersiyon objektifi bu yağ damlasına dal­dırılıp, yan taraftan bakılırken dikkatlice hemen lamelin çok yakınına geleceği şe­kilde aşağı indirilir. Okülerden bakarken objektif yavaşça yukan kaldırılarak bir görüntü gömıeğe, ince hareket vidası ile de bıı görüntüyü belirginleştirmeğe çalışılır. İşığın ve kondansatörün santralime edil­mesine bağlı hatalar varsa gerekli ayar vidaları ile düzeltilmelidir, inceleme esna­sında odanın karartılmasıyla daha iyi so­nuç alınır.

Kaynak:tibbimikrobiyoloji.com

2 Nisan 2013 Salı

Turnusol Kağıdı Nedir?

Asit ve bazlar hayatımızda büyük bir yer kaplamaktadır. İçtiğimiz sudan tüm yediklerimize kadar her şey belli bir asit baz düzeyindedir. Peki asit ve baz nasıl belirlenir? İşte bu yazımızda bu konuya değişeceğiz;

pH kâğıdı da denir. Pek çok belirteçten biridir. Turnusol kâğıdı, çeşitli liken türlerinden elde edilen renkli organik bileşiklerin karışımı olan turnusolun süzgeç kâğıdına emdirilmesiyle hazırlanır. Turnusol, asit ve bazlarla tepkime verir. Bu nedenle, baz çözeltiler kırmızı turnusol kâğıdının rengini maviye dönüştürürken, asit çözeltiler mavi turnusol kâğıdının rengini kırmızıya dönüştürür. Nötr çözeltilerdeyse mavi ve kırmızı turnusol kâğıtlarında bir değişiklik gözlenmez.

30 Mart 2013 Cumartesi

Somut İşlemler Dönemi

Çocuk bu dönemde benmerkezci düşüncenin etkisinden kurtulmaya başlar ve mantıksal düşünmeler gerçekleşir. Bu dönemde problemlerin çözülmesi için somut nesnelere bağlantılı olması gerekir.
Odaktan Uzaklaşma: Çocuk eskisi gibi olayların sadece bir özelliğine takılmaz artık olayların birçok özelliğini göz önüne alabilir. Bu durum çocuğun odaktan uzaklaştığını gösterir.
Korunumu Kazanma: Çocuğun nesnelerin biçimi veya konumu değiştiğinde nesnelerin aynı kalacağını bilmesidir. Madde korunumu, uzunluk korunumu, sayı korunumu, ağırlık korunumu, hacim korunumu, alan korunumu çocukların ilerleyen yaşlarına göre kazandığı korunum türleridir. Korunum için mantık yürütmenin 3 önemli öğesinin kazanılmış olması gerekmektedir. Bunlar;
  • Ayniyet Özdeşlik: Maddeye bir şey eklenip çıkartılmadığı sürece maddenin miktarının aynı kaldığını bilmesidir.
  • Ödünleme (Telafi): Bir maddenin bir boyutundaki değişikliğin diğer boyutlarında da bir değişikliğe sebep olacağını bilmesidir.
  • Dönüşebilirlik (Dönüşümsel Düşünme): Nesnenin görüntüsünde bir değişiklik yapıldığında tekrardan eski haline dönüşebileceğinin bilinmesidir.
Tersine Çevirebilme: Bir işlemi tersine çevirdiğinde sonucun değişmeyeceğinin bilinmesidir. Örnek: Matematikte sağlama işlemi. Bir çocuğun okula giderken izlediği yoldan tekrardan eve dönmesi gibi.
Geçişlilik: Nesnelerin ilişkilerini göz önüne alarak yeni bir ilişki oluşturması geçişliliktir. Örnek: x < y, y < z ise x < z ilişkisini çıkarması geçişliliktir.
Çıkarsanmış Gerçeklik: Ayırt etmedir. Nesnelerin şimdiki durumlarının üzerinde odaklaşıp daha önceki görünümlerini göz önüne alarak nesnenin gerçekten doğru olup olmadığını bulurlar. Bu duruma çıkarsanmış gerçeklik denir. Örnek: Daha önceden kendine orijinal bir ayakkabı alan bir çocuk daha sonradan o ayakkabıdan gördüğünde bunun orijinal olup olmadığını anlamasıdır.
Sıralama ve Sınıflama: Sıralama yeteneğini çocuk bu dönemde kazanmıştır. Sayıları sıralayabilir veya çubukları uzunluklarına göre sıralayabilir. Birden fazla özelliğine göre nesneleri sınıflandırabilir.

13 Mart 2013 Çarşamba

Thomas Eakins Kimdir

Thomas Eakins Hayatı, Thomas Eakins Eserleri
Eakins, Thomas (d. 25 Temmuz 1844, Philadelphia – ö. 25 Haziran 1916, Phila­delphia), 19. yüzyıl Amerikan gerçekçilik geleneğini en başarılı düzeyine çıkaran res­sam. Daha çok arkadaşlarının portreleriyle ve açık hava sporlarını işlediği yapıtlarıyla tanınmıştır.
Gençliği ve sanat eğitimi: Ülkenin batısına yaptığı kısa bir gezi ile Avrupa’da yaptığı uzun bir çalışma gezisi dışında yaşamının çoğunu Philadelphia’da geçirdi. Sanatına biçim veren el becerisi ve özen duygusu gibi, özel yaşamını yönlendiren açık hava tutkusuyla mutlak doğruluğa inancını da bir yazı ustası olan babasından almıştı. Sanata ilgisi artınca Pennsylvania Güzel Sanatlar Akademisi’ne girdi. Özellikle insan figürüy- le ilgileniyordu. Okuldaki canlı model çalış­malarını, Jefferson Tıp Okulu’ndaki anato­mi ders ve uygulamalarıyla destekledi.
1866′da Fransa’ya gitti. Paris’teki Güzel Sanatlar Yüksekokulu’nda üç yıldan çok, ön­de gelen akademik ressamlardan Jean-Leon Geröme’la resim çalıştı. İzlenimcilerin öncü çalışmalarından etkilenmedi; çizim ağırlıklı sağlam bir akademik geleneği özümsedi. Öğrenimini tamamladıktan sonra, 1869 son­larına doğru gittiği İspanya’da Velâzquez ve Ribera’nın yapıtlarından etkilendi. İlk ba­ğımsız yağlı boya çalışmalarına orada başladı.
thomas-eakins1870 yazında Philadelphia’ya geri döndü. İlk resimlerinin konularını ailesi ve yakınla­rı oluşturmaktaydı. Kişileri, genellikle karakterlerini yansıtan uğraşlar içinde, sı­cak bir ev ortamında betimliyordu. Yakın aile ilişkilerine büyük önem verdiği için annesinin ve nişanlısının ölümleriyle epeyce sarsıldı. Bundan sonra aile yaşamını betim­leyen resimlerden vazgeçerek yeniden hare­ketli açık hava yaşamına döndü. Çoğu kez, tanıdığı insanları ve alıştığı çevreyi betimle­di. Birçok resminde kendini de kompozisyo­na katıyordu. Örneğin “Max Schmitt Tek Çiftede” (1871, Metropolitan Sanat Müzesi, New York) adlı resmin arka planında kürek çeken ve “Agnew Kliniği”nde (1889, Pennsylvania Üniversitesi, Philadelphia) cerrahı işlemi ilgiyle izleyen figür kendisi­dir. Açık hava sahneleri ilk bakışta gelişigü­zel yapılmış gibi görünürse de, hepsi, resim mekanının içindeki her nesnenin kesinlikle belli bir yere yerleştirildiği bir perspektife göre düzenlenmiştir.
Başyapıtı: Eakins 1875′te, henüz iyice tanınmadığı bir dönemde, bir yıl sonra Philadelphia’da açılacak olan 100. Yıl Sergi­si için önemli bir resim yapmaya karar verdi. Bunun için de çok yakından tanıdığı bir konuyu, Samuel Gross’un Jefferson Tıp Okulu’ndaki kliniğinde, öğrencileri önünde bir ameliyatı gerçekleştirişini seçti. Çağdaş yaşamın duyguyla yüklü, ama duygusallık­tan uzak, gerçekçi havasını nesnel bir bakış açısıyla yansıtan “Gross Kliniği” (1875, Jefferson Tıp Okulu, Philadelphia) adlı bu resim Eakins’ın başyapıtı olarak kabul edi­lir. 100. Yıl Sergisi’nin sanat bölümüne kabul edilmeyince çok üzülen Eakins, res­mini tıp bölümünde sergiledi. Ama kanlı tarihsel sahnelerin her türlüsüne hoşgörüyle yaklaşan insanlara “Gross Kliniği”nin gün­lük acıları yansıtması aşırı geldi; resim yoğun tepkilere yol açtı.
Olgunluk dönemi. Eakins öğrenciliğinden beri öncelikle insan figürüyle ilgilenmişti. Kürekçiliği konu aldığı ilk resimlerinde atletik insanın kas yapısını yansıtıyordu. “Gross Kliniği”nde ise konu doğrudan doğ­ruya insan anatomisi olmuştu. Eakins o dönemde Philadelphia’da çıplak figürü işle­yebileceği uygun bir konu bulamıyordu. Çözüm olarak çağdaşı heykelci William Rush’ı çıplak modelden çalışırken gösteren, yarı düşsel bir sahneyi defalarca işledi.

1870′lerin sonuna doğru resim dersleri vermeye başladığı Pennsylvania Güzel Sa­natlar Akademisi’nde 1879′da resim ve çizim profesörü oldu. Sevilen ve etkili bir öğretmendi. Antik heykellerin alçı kalıpla­rını model olarak kullanma geleneğini yıka­rak canlı çıplak modelden anatomi ve çizim çalışmalarına ağırlık verdi. Akademi bir yandan genç sanatçılar arasında, en iyi sanat eğitimi veren kurum olarak ünlenir­ken, Eakins’ın çıplak modeli karma sınıflar­da çekinmeksizin kullanması da büyük tep­kilere neden oluyordu. Sonunda Eakins 1886′da istifa etmek zorunda kaldı. Ama ders vermek yaşamının önemli bir parçası durumuna gelmişti; bundan koparılması ona ikinci bir darbe oldu. Philadelphia’da yeni kurulan Sanat Öğrencileri Birliği’nde, New York’taki Ulusal Tasarım Akademi­si’nde zaman zaman resim öğretmeye de­vam etti, genç sanatçılarla yakın ilişkilerini sürdürdü. 1884′te öğrencilerinden Susan Macdowell’la evlendi. Eakins anatomi ilgisinin bir uzantısı olarak hareket halindeki insan ve hayvan figürüne de büyük bir yakınlık duyuyordu. 1879′da Fairman Rogers’ı Fairmount Parkı’nda dört atlı arabasını sürerken gösterecek bir sipariş alınca, at anatomisini yakından inceledi, hatta bir dizi de mumdan at heykeli yaptı. Harekete karşı olan merakı nedeniyle, Cali- fornia’da birbirini izleyen hareketleri fotoğ­rafla betimlemeye çalışan Edward Muybridge’in denemeleriyle de yakından ilgilendi. 1884′te artık kendisi de hareket halindeki aletlerle hayvanları konu olan, çok imgeli fotoğraf denemeleri yapıyordu. Eakins’ın spor, anatomi, insan ve hayvan­ların hareketi, müzik, heykel, fotoğraf gibi konulara yayılan geniş ilgi alanı, çağdaşı Edgar Degas’yı anımsatır. Ama Eakins onun gibi yeniliği amaçlayan bir üslup arayışına girmemiştir. Bir başka açıdan Eakins’ın sanatı, 19. yüzyılın en büyük Amerikan sanatçısı olarak tanımlanan Winslow Homer’ın üslubuyla karşılaştırıla- bilir. Her ikisi de konularına nesnel, gerçek­çi bir bakış açısıyla yaklaşmış, açık hava sporlarına düşkün, tanıdıkları yerlere sev­giyle bağlanmış ve oralarla özdeşleşmiş insanlardır. Homer’ın oldukça soğuk, ölçü­lü ve kişisel olmayan üslubuyla yarattığı yapıtları kaderci ve karamsardır, Eakins’ın resimleriyse hüzünlü olmakla birlikte iyim­serdir. O, insanların doğuştan gelen yete­nekleri ve sonradan edindikleri becerilerini iyi kullanmaları durumunda olumlu bir şeyler yapabileceklerine inanmıştır.
Önemi ve etkisi: Yeteneğine her zaman saygı duyulan Eakins, yaşamı boyunca dış­lanmış biri olarak kaldı. Çağdaşları, onun “insanlık durumu”nu apaçık yansıtmasın­dan ve insan vücuduna karşı beslediği sevecen hayranlıktan etkileneceklerine, onu görmezlikten geldiler. Eakins çok az resmi­ni sattı, modelini ya da müşterisini hoşnut etmek için sanatından hiçbir zaman özveri­de bulunmadı; her zaman inandığı doğrula­ra bağlı kaldı. Yapıtlarından oluşan ilk önemli sergi ölümünün ertesi yılı Metropoli­tan Sanat Müzesi’nde açıldı.
Eakins yapıtlarıyla, George Bellows ve Ashcan okulu ressamları başta olmak üze­re pek çok Amerikalı sanatçıyı etkilediği gibi, 20. yüzyılın ilk yıllarında Amerikan resminde gerçekçi tavrın canlanmasında da rol oynamıştır. 20. yüzyılın ortalarında (so­yut sanatın egemenliğine karşın) Amerikan yaşamı resminin “bölgeselci” eğilimin­de, Pop Sanat alumında, George Segal ve Leonard Baskin gibi sanatçıların figüratif çalışmalarında Eakins’ın etkisi görülmüştür.
ÖBÜR ÖNEMLİ ESERLERİ: “Sevilla’da Bir Sokak Görünümü” (1870, Bayan John R. Garrett, Sr. Koleksiyonu), “Katherine” (1872, Yale Üniversi­tesi Sanat Galerisi, New Haven, Connecticut), “John Biglin Tek Çiftede” (1873, Philadelphia Sanat Müze­si), “Will Schuster ye Blackman Going Atış Yapar­ken” (1876, Yale Üniversitesi Sanat Galerisi, New Haven, Connecticut), “Satranç Oynayanlar” (1876, Metropolitan Sanat Müzesi, New York), “Çarmıha Geriliş” (1880, Philadelphia Sanat Müzesi), “Acıklı Şarkı” (1881, Corcoran Sanat Galerisi, Washington, D.C.), “Seter Köpekli Kadın” (1885, Metropolitan Sanat Müzesi, New York), “Walt Whitman” (1887, Pennsylvania Güzel Sanatlar Akademisi, Philadel­phia), “Konser Şarkıcısı” (1892, Philadelphia Sanat Müzesi), “Raundlar Arasında” (1899, Philadelphia Sanat Müzesi), “Bayan William D. Frishmuth” (1900, Philadelphia Sanat Müzesi), “Kendi Portresi” (1902, Ulusal Tasarım Akademisi, New York), “Bayan Edith Mahon” (1904, Smith College Sanat Müzesi, Northampton, Massachusetts). Thomas Eakins Kimdir ve Thomas Eakins Hayatı ve Eserleri ile ilgili bilgiler verdik.

5 Mart 2013 Salı

Çoklu Zeka Teorisi

Zeka Nedir?
Zeka, bir kişinin: 
 Kendi kültüründe değer bulan bir ürün ortaya koyabilme kapasitesi, 
 Gerçek hayatta karşılaştığı problemlere etkili ve verimli çözümler üretebilme becerisi
 Çözüme kavuşturulması gereken yeni problemleri keşfetme yeteneğidir.


  • Mantıksal-Matematiksel Zeka
  • Görsel-Uzaysal Zeka
  • Müziksel-Ritmik Zeka
  • Bedensel-Kinestik Zeka
  • Sosyal Zeka
  • İçsel Zeka
  • Sözel-Dil Zekası
  • Doğacı Zeka

Sözel-dil zekası, bir bireyin kendi diline ait kavramları bir masalcı, bir konuşmacı veya bir politikacı gibi sözlü olarak ya da bir şair, bir yazar, bir editör veya bir gazeteci gibi yazılı olarak etkili bir şekilde kullanabilmesi kapasitesidir. Sözel-dil zekası, dili, başkalarını bir işi yapmak için ikna etmek, başkalarına belli bir konuda bilgi sunmak veya başkalarına belli bir işin nasıl yapılacağını açıklamak gibi dil ile ilgili bütün faaliyetleri içerir. Sözel-dil zekası kuvvetli olan bireyler, işiterek, kelimeleri görerek, konuşarak, okuyarak, tartışarak vebaşkaları ile karşılıklı iletişime girerek en iyi öğrenirler.  Sözel Dil Zekası:



Sözel-dil zekası kuvvetli olan bir öğrenci; 
 Normal öğrencilerden daha iyi yazar. 
 Uzun hikayeler ve fıkralar anlatır. 
 İsimler, yerler ve tarihler hakkında iyi bir hafızaya sahiptir.
 Yaşına göre iyi bir kelime haznesine sahiptir. 
 Başkalarıyla yüksek düzeyde sözel iletişime girer.
 Tekerlemeleri ve kelime oyunlarını çok sever. 
 Kitap okumayı çok sever. 
 Öğrendiği yeni kelimeleri anlamlarına uygun olarak konuşma veya yazı dilinde kullanır. 
 Dinleyerek öğrenmeyi sever.
Mantıksal- Matematiksel Zeka: 
Mantıksal-matematiksel zeka, bir bireyin bir matematikçi, bir vergi memuru veya bir istatistikçi gibi sayıları etkili bir şekildekullanabilmesi ya da bir bilim adamı, bir bilgisayar programcısı veya bir mantık uzmanı gibi sebep-sonuç ilişkisi kurarak olayların oluşumu ve işleyişi hakkında etkili bir şekilde mantık yürütebilmesi kapasitesidir. Mantıksal-matematiksel zekaya sahip olan bireyler,nesneleri belli kategorilere ayırarak, olaylar arasında ilişkiler kurarak, nesnelerin belli özelliklerini sayısallaştırarak ve olaylar arasındaki soyut ilişkiler üzerinde kafa yorarak en iyi öğrenirler.
Mantıksal-matematiksel zekası kuvvetli olan bir öğrenci; 
 Olayların işleyişi hakkında çok soru sorar. 
 Matematik dersini çok sever. 
 Mantıksal bulmacaları çözmeyi ve satranç gibi stratejik oyunları oynamayı çok sever.
 Matematiksel hesaplama oyunlarını oynamayı çok sever. 
 Bilgisayar oyunlarını ilginç bulur. 
 Yaşıtlarına kıyasla soyut düşünebilme veya sebep-sonuç ilişkisi kurabilme kabiliyetleri çok iyi gelişmiştir. 
 Makinelerin nasıl çalıştığına dair çok soru sorar.
Görsel- Uzaysal Zeka: 
Görsel-uzaysal zeka, bir insanın bir avcı, bir izci ya da bir rehber gibi görsel ve uzaysal dünyayı doğru bir şekilde algılaması veya bir dekoratör, bir mimar ya da bir ressam gibi dış dünyadan edindiği izlenimler üzerine değişik şekiller uygulaması kapasitesidir. Görsel-uzaysal zekaya sahip insanlar, yer, zaman, renk, çizgi, şekil, biçim, desen gibi olgulara ve bu olgular arasındaki ilişkilere karşı aşırı hassas ve duyarlıdırlar. Görsel zekası güçlü olan bireyler, varlıkları, olayları veya olguları görselleştirerek ya da resimlerle, çizgilerle ve renklerle çalışarak en iyi öğrenirler.
Görsel-uzaysal zekası kuvvetli olan bir öğrenci;
Renklere karşı çok hassas ve duyarlıdır. 
Haritaları, çizelgeleri, diyagramları veya tabloları yazılı materyallerden daha kolay okur. 
Sanat içerikli etkinlikleri sever.
Yaşına göre yüksek düzeyde beceri gerektiren figürleri ve resimleri çizer. 
Filmleri, slaytları ve benzeri diğer görsel sunuları izlemeyi sever.
Okurken, kelimelere oranla resimlerden veya tablolardan daha çok öğrenir.


Müziksel- Ritmik Zeka: 
Müziksel-ritmik zeka, bir kişinin bir besteci, bir müzisyen ya da bir şarkıcı gibi müzik formlarını algılaması, ayırt etmesi ve ifade etmesi kabiliyetleridir. Müziksel-ritmik zekası güçlü olan insanlar, sadece müziksel eserleri kolayca hatırlamazlar, fakat aynı zamanda olayların oluşumunu ve işleyişini müziksel bir dille düşünmeye, anlamaya, yorumlamaya ve ifade etmeye çabalarlar. Müziksel-ritmik zekaya sahip olan bireyler, en iyi ve etkili olarak ritim, melodi ve müzikle öğrenirler. 
Müziksel-ritmik zekası kuvvetli olan bir öğrenci;
 Şarkıların melodilerini çok iyi hatırlar. 
 Bir müzik aletini çalar ya da çalmayı ister. 
 Müzik dersini çok sever. 
 Konuşurken veya hareket ederken elleri ve ayakları ile ritim tutar.
 Ders çalışırken farkında olmadan masaya vurarak ritim tutar. 
 Çevresindeki seslere karşı aşırı duyarlı ve hassastır. 
 Ders çalışırken veya bir şey öğrenirken müzik dinlemekten çok hoşlanır.

Bedensel- Kinestik Zeka: 
Bedensel-kinestik zeka ile bir kişinin bir aktör, bir atlet ya da bir dansçı gibi düşünce ve duygularını anlatmak için vücudunu kullanmadaki ustalığı veya bir heykeltıraş, bir cerrah ya da bir tamirci gibi ellerini kullanma ve elleriyle yeni şeyler üretme kabiliyetleri kastedilir. Bu tür zeka alanı, koordinasyon, denge, güç, esneklik ve hız gibi bazı özel fiziksel yetenekleri ve bu yeteneklerin hepsinin bir arada işlemesini sağlayan dokunsak nitelikteki bazı özel becerileri de içermektedir. Bu zeka türüne sahip insanlar, en iyi yaparak-yaşayarak, dokunarak, hareket ederek ve ilk elden tecrübe ederek öğrenirler.
Bedensel-kinestik zekası kuvvetli olan bir öğrenci;
 Birden fazla sportif faaliyetlerde başarılıdır.
 Bir yerde uzun süre kaldığında hareket etmeye, kımıldamaya veya ritim tutmaya başlar. 
 Başkalarının jestlerini, mimiklerini ve yüz ifadelerini kolaylıkla taklit eder. 
 El becerileri gerektiren etkinliklerde çok başarılıdır 
 Bir şeyi parçalarına ayırmayı ve tekrar birleştirmeyi çok sever. 
 Bir şeyi en iyi yaparak ve yaşayarak öğrenir. 

Sosyal Zeka: 
Sosyal zeka, bir insanın bir öğretmen, bir terapist ya da bir pazarlamacı gibi çevresindeki insanların duygularını, ilgilerini, isteklerini veihtiyaçlarını anlama, ayırt etme ve karşılama kapasitesidir. Sosyal zekası güçlü olan kimselerin bir grup içerisinde grup üyeleri ile işbirliği yapma, onlarla uyum içinde çalışma ve bu kişilerle sözlü ve sözsüz iletişim kurma gibi yetenekleri söz konusudur. Bu zeka türüne sahip insanlar, genellikle başka insanların ilgilerini ve ihtiyaçlarını çok iyi algılarlar ve denilebilir ki onların duygularını, düşüncelerini ve karakterlerini adeta yüzlerinden okurlar.
Sosyal zekası kuvvetli olan bir öğrenci;
 Arkadaşlarıyla sosyalleşmeyi sever. 
 Grup içerisinde doğal bir lider görünümündedir.
 Dışarıda iken kendi başının çaresine bakabilir. 
 Başkaları ile birlikte çalışmayı sever. 
 Başkaları daima onunla birlikte olmak ister. 
 Başkalarını önemser. 
 Empati yeteneği çok iyi gelişmiştir. 
 Bir şeyi başkalarıyla işbirliği yaparak, onlarla paylaşarak ve onlara öğreterek öğrenmeyi sever.

İçsel Zeka: 
İçsel zeka, bir kişinin kendisini tanıması ve kendisi hakkında sahip olduğu bu bilgi ve anlayış ile çevresinde uyumlu davranışlar sergilemesi yeteneğidir. Bu zeka türü ile bir kişinin kendisini objektif olarak başkalarının gözüyle görebilmesi kabiliyetidir. İçsel zeka, bir kişinin kendisinin zayıf ve güçlü olduğu yönlerini anlaması, kim olduğunu, ne yapmak istediğini ve neyi yapmak istemediğini veyaçeşitli durumlarda nasıl davranması, nelere yönelmesi ve nelerden uzak durması gerektiğini bilmesi ve bütün bunlara bağlı olarak da hayatında doğru kararlar almasıdır.
İçsel zekası kuvvetli olan bir öğrenci;
 Bağımsız olma eğilimindedir. 
 Kendisinin zayıf ve güçlü yanlarını bilir.
 Hakkında çok fazla bahsetmediği en az bir ilgisi, hobisi veya uğraşısı vardır. 
 Hayattaki amacının ne olduğuna ilişkin iyi bir anlayışa sahiptir. 
 Duygularını, hislerini ve düşüncelerini açıklıkla dile getirir. 
 Hayattaki başarılarından ve başarısızlıklarından ders almasını bilir. 
 Kendine güveni yüksektir. 

Doğacı Zeka: 
Doğacı zeka ile bir kişinin bir biyolog yaklaşımıyla hayvanlar ve bitkiler gibi yaşayan canlıları tanıma, onları belli karakteristik özelliklerine bağlı olarak sınıflandırma ve onları diğerlerinden ayırt etme kabiliyeti veya bir jeolog yaklaşımıyla dünya doğasının bulutlar, kayalar veya depremler gibi çeşitli karakteristiklerine karşı aşırı ilgili ve duyarlı olması kastedilmektedir. Doğacı zekası kuvvetli olan bireyler, doğa olaylarına karşı çok hassastırlar ve toprakla uğraşmayı, hayvan beslemeyi veya bitki yetiştirmeyi çok severler. 
Doğacı zekası kuvvetli olan bir öğrenci;
 Çevre bilinci çok iyi gelişmiştir. 
 Doğaya, hayvanat bahçelerine veya tarihsel müzelere olan gezileri çok sever. 
 Doğa olaylarına karşı çok hassas ve duyarlıdır.
 Ekoloji, doğa, bitkiler, hayvanlar vb. gibi konuları işlerken çok meraklanır. 
 Kuş beslemek, kelebek ve böcek koleksiyonu oluşturmak gibi doğa ile ilgili projelere katılmayı çok sever. 
 Toprakla oynamayı ve bitki yetiştirmeyi çok sever.

Nasıl Öğreniyorum?
Çoklu zeka teorisine göre, her öğretmenin sınıftaki her öğrencinin bireysel farklılığını çok ciddi olarak ele alması gerekmektedir. Çoklu zeka teorisinin öğretim alanına sağladığı en büyük katkı, öğretmenlerin sahip oldukları öğretim yöntemleri repertuarlarının sözel-dil vemantıksal-matematiksel zeka alanlarının dışına çıkarak daha da genişletmeleri gerektiğini vurgulamasıdır. Bu yönüyle çoklu zeka teorisi, çok kapsamlı bir öğretim modeli ortaya koyarak, öğretmenlerin sınıftaki bütün öğrencilere ulaşabilmek için öğretimde yöntem zenginliğine gitmeleri gerektiğini vurgulamaktadır.

1 Mart 2013 Cuma

Blogumu Oluşturdum

Her geçen gün daha fazla kişinin kullandığı internette yer almak için bende bir kişisel blog açtım. Bu blog ile internet üzerinden öğrendiğim şeyleri size aktaracağım.

Daha çok fen ve teknoloji alanıyla ilgili paylaşımlar yapacak olsamda ara ara her alandan içerik gireceğim. Bu arada ben fen ve teknoloji okumaktayım. Gaziosmanpaşa üniversitesinde fen ve teknooji öğretmenliği 2. sınıf öğrencisiyim.